Mushaf

Mushaf

Mushaf (Arapça: مصحف veya المصحف) Kur'an'ın kitap hâlindeki şekline verilen isimdir.

Mushaf kelimesi Arapça olup iki kapak arasına alınmış sayfalar anlamına gelmektedir. Kur'an için bir isim olarak kullanılması ilk olarak Ebubekir zamanında olmuştur. Muhammed hayattayken Kur'an ayetleri yassı taşlar, deriler, ağaç kabukları gibi üzerine yazı yazılabilecek çeşitli materyaller üzerine yazılmış, ancak bütün ayetleri içeren bir kitap oluşturulmamıştı. Ebubekir'in halifeliği döneminde Yemame Muharebesi'nde ölenler arasında Kur'an hâfızlarının da bulunması Ömer'i endişelendirmiş ve bütün Kur'an ayetlerinin bir kitapta toplanması gerektiği konusunda Ebubekir'i ikna etmişti. Ebubekir de bu çalışmayı yapmak üzere Zeyd bin Sabit'i görevlendirmiştir. Zeyd, Medine'deki bütün Müslümanlardan Kur'an ayetlerinin derlenmesi konusunda yardım istendi. Getirilen ayetlerin Muhammed'den öğrenildiğine veya onun huzurunda yazıldığına dair iki şahit gösterilmesi şartıyla kabul edildi. Böylece ilk yazılı kitap oluşturuldu. Derlenen bu Kur'an nüshasına mushaf adı o zaman verilmiştir.

Kişisel mushaflar
A. Jeffery'e göre İslam'ın erken dönemlerinde yirmi sekiz adet şahsi mushaf bulunmaktaydı. Bu mushaflarda bugün resmi mushaflarda bulunanlardan farklı olarak İbn Mes'ûd'un mushafında Fâtiha ve Muavvizeteyn sûrelerinin mevcut olmadığı, Übey b. Kâ'b'ın mushafında kunut dualarının iki ayrı sure olarak yer aldığı, Ali'nin mushafını nüzûl sırasına göre tertip ettiği bilinmektedir.[1]

Oluşturulan bu nüsha Ebubekir'e teslim edilmiş ve onun ölümüyle Ömer'e, onun ölümüyle de kızı Hafsa'ya geçmiştir. Osman zamanında İslamiyet farklı coğrafyalara yayılmış ve bu sebeple başka coğrafyada Müslümanlar Kur'an ayetlerini kendi lehçe ve şivelerine göre okuyorlardı. Bu da ortaya bir ihtilaf çıkarıyordu. Osman da bu ihtilafı önlemek amacıyla Kureyş şivesinden nüshalar oluşturulup onları diğer ülkelere göndermek amacıyla tekrar Zeyd b. Sabit'i görevlendirmiştir. Zeyd de Hafsa'daki ana mushafı esas alarak yedi adet daha nüsha çoğaltmış ve bunlardan bir tanesi Osman'da kalmış, diğerleri Medine, Mekke, Şam, Kufe ve Mısır gibi o dönemin ana merkezlerine gönderilmiştir. Hafsa'dan alınan nüsha kendisine iade edilmiştir.

Ehli Beyt/Şii iddiaları
Ali mushafı ile gündeme gelen önemli konulardan biri de Kur'anın toplanması esnasında ehli beytin faziletleri ile alakalı bazı parçaların Osman mushafına alınmadığı yani Kur'an'ın tahrif edildiği iddiasıdır. Şehristânî ilaveten aslında Ahzab suresinin Bakara suresine denk 300 ayetlik bir sure olduğunu ve recm âyetinin de onda bulunduğu ifade ederek, bu suredeki pek çok ayetin Ridde savaşlarında kaybolduğuna dair bir dizi rivayete yer verir.[1]
  1. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 14 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2020.