Palanka

Palanka tipi kaleler
Bir palankanın burçları ve perde duvarları (dolma rıhtım palanka duvar ya da sadece dolma duvarı)
Girişi gözetleme kulesiyle korunan basit bir palanka (yalın kat çit palanka)
Her iki resim de Luigi Ferdinando Marsigli tarafından çizilmiştir.

Palanka, palanga veya parkan ahşap ve topraktan yapılan ufak bir kaledir. Osmanlı İmparatorluğu ve hasımları tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Palankalar hızlıca inşa edilip, genişletilebilmelerinin yanı sıra basit malzemeler ile düşük bir maliyetle inşa edilebiliyordu. Palankalar nehir kenarlarına ve yol güzergahlarına inşa edilirdi. Avrupa'daki palankaların birçoğu ahşap ve topraktan yapılmış olsa da kaynak kısıtlılığından dolayı malzemeler bölgeden bölgeye değişmekteydi. Tipik bir palankanın etrafı hendekle çevrilirdi. Palankaların büyüklüğüne göre kullanılan duvarların çeşidi değişirdi ve köşeleri üzerine yerleştirilen tabyalarla korunabilirdi.

Palankaların kökenleri havale denilen ve kuşatmalar sırasında fethedilmek istenen kalenin çevresine inşa edilen yapılara dayanmaktaydı. 16. yüzyıla gelindiğinde palankalar Osmanlı'nın Macaristan, Balkanlar, Karadeniz'in kuzeyi, Anadolu ve Kuzey Afrika'daki topraklarında kullanılmaktaydı. Palankalar 16 ve 17. yüzyıllardaki Avusturya-Osmanlı savaşlarında yaygın olarak kullanılmıştı. Palankalar 19. yüzyılın sonlarına değin kullanılmaya devam etmiştir. Günümüzde eski Osmanlı coğrafyasındaki pek çok yerleşim yerinin adı bu savunma yapılarına dayanmaktadır.

Nişanyan Sözlük'e göre palanka sözcüğü Macarca palánkvārdan gelmektedir. Bu sözcüğün kökeninin ise Latincede kütük anlamına gelen palancadan gelmektedir. Onun kökeni ise Antik Yunancada da kütük anlamına gelen phálanks, phalangdan (φάλανξ, φαλαγγ) gelmektedir.[1] Sözcük Fransızcada palanque, İtalyancada palanca olarak geçmektedir ve yabancı dillerdeki anlamı kazıktır.[2]

Evliya Çelebi palanka sözcüğünü bir kalenin yanı sıra ahşap duvarlarla çevrili bir kent veya bir duvar örme tekniği olarak da tanımlamıştır. Burcu Özgüven'e göre palanka ile parkan arasındaki temel fark palankaların yol ve nehir güzergâhlarına, parkanlarınsa sınır bölgelerine inşa edilmesiydi.[3] Evgeni Radushev ise bu yapıların Güney Macaristan'da parkan olarak bilinirken Balkanlar'da palanka olarak bilindiğini dile getirmektedir.[4]

Topların yerleştirildiği havale tipi ahşap tahkimatın Zigetvar kuşatması sırasında şehri çevrelediği görülmekte.

Kazıklı çitten oluşan savunma yapıları tarihteki en eski tahkim etme yöntemidir.[2] Palanka benzeri ahşap istihkâmlar antik çağlardan beri kullanılagelmekteydi. Romalılar, Kızılderililer ve daha sonra Amerika'ya yerleşen göçmenler de dâhil olmak üzere pek çok uygarlık topraklarını savunmak için bu tür istihkâmları yaygın olarak kullandılar.[5][6]:6 Geçici mizaçlarından dolayı günümüzde pek az palanka hayatta kalmıştır ancak araştırmalara göre bu tür yapılar Osmanlılar tarafından 14 ve 19. yüzyılın sonları arasında kullanılmıştır.[7]

1572 yılında Macaristan'daki Osmanlı Hudutları ve kentleri

Özgüven'e (2001) göre palankaların kökeni, Osmanlı'nın kuruluş devrinde kuşatmalar sırasında ele geçirilmek istenen kalenin çevresine inşa edilen, birlikler ve kuşatma silahları için bir üs görevi gören havale adlı ahşap istihkâmlara dayanmaktaydı. Palankalar havalelerinkine benzer özelliklere sahipti.[5] 16 ve 17. yüzyıllara gelindiğinde Osmanlılar palankaları Anadolu, Balkanlar, Karadeniz'in kuzeyi ve Kuzey Afrika'da kullanmaktaydılar.[8]

Osmanlılar hudutlarını, menzillerini (askeri istasyon) ve askeri güzergâhlarını koruyabilmek için bir savunma ağına ihtiyaç duydular. İmparatorluk 1526 yılında Mohaç Muharebesi'yle Macaristan'ı ele geçirdikten sonra bölgeyi stabilize edebilmek için palanka denilen ahşap istihkâmlardan yararlandı.[5] Ucuz maliyetleri ve hızlı inşa edilebilmeleri nedeniyle Adriyatik'ten Karadeniz'e uzanan yay arasında kalan bölgedeki önemli noktaları, geçitleri ve güzergâhları palankalarla donattılar. Bu istihkâmlar Osmanlıların Avrupa'daki savunma sisteminin temelini oluşturdu.[6]:3

Palankalar Osmanlı'nın doğudaki topraklarında da kullanılmıştır. Örneğin Safavilerin Revan Kalesi'nin doğusuna bir palanka inşa ettikleri bilinmektedir.[9] 1630'larda Osmanlı'nın doğu sınırında kerpiçten yapılan pek çok palanka inşa edilmiştir.[10]

Osmanlılar 16 ve 17. yüzyıldaki savunma ağı inşasına 18. yüzyılda da devam ettiler. Habsburglarla yapılan 1683-99 ve 1735-39 yılları arasında yapılan savaşlar Osmanlıların Hırvatistan ve Karadağ'daki hudutlarını güçlendirmesine sebebiyet verdi. 1701 ile 1720 yılları arasında bir sürü palanka inşa edildi. Başka bir askeri inşaat programı 1743 yılında başladı. 1781 ile 1785 yılları arasında I. Abdülhamid'in vezirlerinden biri olan Halil Hamid Paşa hudutlardaki tahkimatları dikkate alarak Fransız askeri uzmanlarını getirdi. Eflak'ta da askeri inşaatlar gerçekleşti.[11] 19. yüzyılda da palanka inşasına devam edildi.[12]

Günümüzde Doğu Anadolu'da bulunan Erzincan'daki bazı köyler de dâhil olmak üzere[13] Balkanlardaki -özellikle Sırbistan ve Makedonya'daki- pek çok kasabanın isimlerinin kökeni palankalara dayanmaktadır.

Marsigli'nin çizimlerinin daha sonra yayımlanan bir araya getirilmiş hali. Bu sefer her iki palankanın birer adet hendeği olduğu gözükmektedir.

Palankalar klasik Osmanlı kentlerinde bir iç kale görevi görürdü yahut bir ana kalenin uzantısı olarak inşa edilirdi. Nitekim Osmanlı kalelerinin birçoğu ahşap istihkâmlarla taş işçiliğinin bir karışımıydı. İnşa edilen palankalar daha sonra daha dayanıklı kâgir bir yapıyla yer değiştirebilirdi. Bu tür tahkimatlar hızlıca inşa edilip genişletilebilirdi ve inşaatlarında kullanılan yapım malzemeleri bölgenin coğrafi özelliklerine göre değişirdi. Avrupa'daki palankaların inşasında genellikle ahşap ve toprak kullanılırdı. Doğudaki palankaların yapım malzemeleri çeşitlilik göstermektedir. Doğu bölgelerindeki kimi palankalar kerpiçten inşa edilirken kimileriyse toprak ve çimenden inşa edilmiştir. İnşaat materyallerinin bölgeden bölgeye değişmesi, bölgedeki kaynakların sınırlılığına bağlıydı.[10]

Palankalar genellikle dörtgen bir plan üzerine inşa edilirlerdi. Palankaların inşasında kullanılan duvarlar çeşitlilik göstermektedir: Bu duvarlar ya Evliya Çelebi'nin yalın kat çit palanka olarak adlandırdığı tek sıra kazıklı çitlerden oluşabilirdi ya da yine Evliya Çelebi tarafından dolma rıhtım palanka duvar olarak adlandırılan daha karmaşık bir yöntemle inşa edilirdi. Dolma duvar inşasında iki sıra kazıklı çit, arasında boşluk kalacak şekilde birbirine paralel dikilir ve arası toprakla doldurulurdu. İç ve dış duvarların toprağın basıncına karşı direnmesi için duvar boyunca uzanan yatay kalaslar kullanılırdı. Sonra destek kalaslarının başları dübellerle kazıklı çitlere sabitlenirdi. Dolma duvar, askerlerin üzerinde yürüyebileceği bir platform oluşmasını da sağlamaktaydı. Ayrıca top ateşine karşı dayanıklılığını artırmak için duvar horasani palanka adı verilen bir yöntemde harçla sıvanabilirdi.[14][15][16] Palankaların etrafı şarampa denilen hendeklerle çevrilirdi. Girişte bir asma köprü bulunabilir ve ana kapının üstüne ağaçtan lonca köşkü denilen bir gözetleme kulesi eklenebilirdi. Palankaların köşelerine yarım ay şeklindeki tabyalar inşa edilir ve buraya toplar yerleştirilirdi.[14]

Yerleşim merkezi

[değiştir | kaynağı değiştir]

Balkanlar'da palankayla savunulanlar da dâhil olmak üzere 16 ve 17. yüzyıldaki Osmanlı kentleri; iç kale, varoş ve dış şehir olmak üzere üç kısımdan oluşurdu. Bir tepe gibi müdafaası kolay bir yerde dış saldırılardan korunmak ve isyanları bastırmak bir iç kale bulunurdu. Tarihi Geç Orta Çağ'a dayanabilen iç kale, paşanın konağını ve kışlalarda ufak bir garnizon barındırır, Osmanlı kamu yönetimi tarafından askeri amaçlarla kullanılırdı. Altın ve gümüş külçeleri de dâhil olmak üzere erzak ve diğer tedarikler bu kısımda saklanırdı. Burada camiye çevrilen bir kilisenin mahzeni içi boşaltıldıktan sonra zahire ambarı olarak kullanılabilirdi. Varoşsa sakinleri asker olmayan sivil yerleşkeyi tanımlamak için kullanılırdı. Varoş sakinleri barış zamanı tarım ve ticaretle uğraşır, savaş zamanı ise göreve çağrılırdı. Varoşun etrafı kazıklı çitten örülü bir duvarla çevrilebilirdi. Dış şehirdeyse Sırp, Macar gibi milletlere mensup Hristiyanlar ikamet ederdi. İç kale görevi gören palankanın etrafındaki bu yerleşkeler Tuna'daki ticarete canlılık getirdi.[17]

Palankalarla korunan kentler birbirine komşu mahallelerin birleşmesiyle oluşurdu. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler mahalle kurma haklarına sahipti ve kent, çeşitli binalar barındırırdı. Bunlar, seyyahların ve tüccarların kalabilmeleri için kervansaray, ticaret faaliyetleri için çarşı, su depolamak için sarnıç, hijyen için hamam, ibadet etmek için cami veya kilise, lağım sistemi, eğitim için medrese ve askerlerin barınabilmeleri için kışlalardı.[17]

Osmanlı yönetimi altındaki Macaristan'da kentlerle birlikte nehir güzergahları

Palankalar sınır bölgelerinde ve mühim kavşak noktalarına inşa edilirdi. Bunun sebebi fetihlerle ilerleyen yeni sınırları zapturapt altına almaktı.[18] Osmanlı öncesi döneme ait Buda-Osijek arasındaki Orta Çağ kentleri, ticari faaliyetler Tuna Nehri boyunca uzanan yollarda gerçekleşmesine rağmen nehir kenarları yerine tepe başlarına kurulmuşlardı. Osmanlı dönemindeyse palankalı kentler, düz araziye ve sıklıkla nehir kenarlarına kuruldu. Böylelikle kolaylıkla savunulabilen yerleşim yerleri oluştu.[17] Bunun başka bir avantajı da nehirdeki tekneleri yağmacı gemilerine karşı koruyabilmekti.[3] Bazı palankalar önemli kent merkezlerine bağlı olsa da çoğu palanka kırsal bölgelerde daha küçük yerleşkelere yakın olarak inşa edilmiştir.[16]

Osmanlı'nın palankalarla Macaristan'da kuruduğu savunma ağı özellikle Romalıların limes sistemine benzemekteydi. Palankaların birbirlerine yol ve nehir güzergâhlarıyla bağlanmasıyla hudutlarda ve stratejik değeri olan bölgelerde bir savunma ağı oluşturulurdu.[5] Eğer bir palanka saldırıya uğrarsa diğer palankalardaki birlikler yardıma koşardı.[6]:6

Palankalar zaman zaman Osmanlılar ve düşmanları arasında el değiştirmiştir. Bu savunma yapıları büyük bir orduya dayanacak kuvvette değildi. Pek çok palanka savaşmadan teslim olmuştur ve seferlerde Osmanlıların yollarının üzerindeki tüm palankaları çabucak fethettiği görülmektedir.[18]

Palankalardaki garnizonun çoğu azeb sınıfı birliklerden oluşmaktaydı.[19] Sınırlarda görev alan palankalar, toplarla savunulan bir kaleye göre daha fazla süvari oranına sahip olabilirdi.[20] Palankalar ahşaptan yapıldığı için savaş sırasında düşman birlikleri tarafından yakılma riski vardı. Ancak ahşap yapılarına rağmen palankaların duvarları toprakla doldurulduğu ve inşaatlarında kullanılan kütükler rutubetli olduğu için tutuşturulmaları zordu. Ayrıca garnizondaki birlikler yangın sırasında ateşe müdahale edebilirdi.[16][6]:7 Kimi palankalar kanat ateşi için gereken vasıtalara sahip değildi. Harçla sıvanmış, toprak ve ahşap yapımı dolma duvarları ancak yakın mesafeden top ateşiyle kırılabilmekteydi.[16]

Türk hikâye yazarı Ömer Seyfettin "Başını Vermeyen Şehit" hikâyesinde sınır bölgesinde bulunan, az sayıda askerle korunan Gerjgal Palankası'nın düşman saldırısına karşı savunuluşunu anlatır.[6]:8[21]

  1. ^ "palanka". Nişanyan Sözlük. 9 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ocak 2021. 
  2. ^ a b Göger 2014, s. 62.
  3. ^ a b Özgüven 2001, s. 3.
  4. ^ Radushev 1995, s. 13.
  5. ^ a b c d Özgüven 2001, s. 1.
  6. ^ a b c d e "Ottoman Fortification Palanka" (İngilizce). Altar Modelling. 2009. 29 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ocak 2021. 
  7. ^ Özgüven 2009, s. 1.
  8. ^ Hayli 2012, s. 51.
  9. ^ Akto 2019, s. 25.
  10. ^ a b Akto 2019, s. 28.
  11. ^ Özgüven 2009, s. 3.
  12. ^ Özgüven 2009, s. 4-5.
  13. ^ Hayli 2012, s. 44.
  14. ^ a b Özgüven 2001, s. 5-6.
  15. ^ Stein 2007, s. 49.
  16. ^ a b c d Nicolle 2010, s. 21.
  17. ^ a b c Özgüven 2003, ss. 157-160.
  18. ^ a b Göger 2014, s. 63.
  19. ^ Stein 2007, s. 77.
  20. ^ Stein 2007, s. 121.
  21. ^ "Başını Vermeyen Şehit - Vikikaynak". tr.wikisource.org. 5 Mayıs 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Ocak 2021.