İslam'da büyük günah işleyenin durumu

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Büyük günah işleyenin durumu, İslam ilimlerinden biri olan kelâmın tartışmalı ve önemli konularından biridir. Kısacası büyük günah işlemiş bir kişinin dini anlamda durumu, yeri ve ahiretteki durumunu konu alır. Farklı itikadi mezhepler bu konuda farklı görüşlere sahiptir.

Büyük günah veya mürtekib-i kebîre, ayet ve hadislerde büyük günah olarak tanımlanmış, Kur'an'da yapılmaması ve cezasının olduğu kesin bir şekilde emredilmiş, İslam'a işleyen kişinin hem dünya hem de ahirette cezalandırılacağı günahlardır. Bunların tam olarak hangi fiiller oldukları ve kaç tane oldukları tartışmalıdır. Büyük günahları belirten birçok hadis bulunmaktadır. Bu hadislerdeki farklı rivayetler sonucunda büyük günahların tam sayısı belirsizdir. Şirk koşmak, haksız yere adam öldürmek, intihar etmek, savaştan kaçmak, zina ve livata yapmak, sihir yapmak; Nass ile belirtilmiş büyük günahlara örnektir.

Bu fiillerin içinde en sık zikredileni şirk koşmak yani İslam akidesinin temeli olan Allah'ın birliği kaidesine inanmamak, bunu reddetmek küfürdür. Bu sebeple Allah'a şirk koşan İslam'a göre kâfir olur. Yani dinden çıkar. Bununla birlikte diğer büyük günahları işleyenlerin kâfir mi, Müslüman mı oldukları yoksa başka bir durumda mı oldukları tartışılır.

Farklı Görüşler

[değiştir | kaynağı değiştir]

Şeriatta büyük günah işleyenler tazir ve had cezalarından, şahitliklerinin reddine kadar değişik cezalara çarptırılabilirler.

Büyük günah işleyen kişinin inanç durumu hakkında farklı itikad mezhepleri farklı görüşler sunmuştur.

Hariciye Mezhebinin Görüşü

[değiştir | kaynağı değiştir]

Hariciler büyük günah işleyenin kâfir olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu konuda olumsuz yöndeki en uç düşünce Haricilerinkidir. Hariciler içinde çeşitli mezheplere bölünür ve bu alt-mezheplerin bu konuda görüşleri genel Harici görüşünün dışına çıkmaz. Bununla birlikte büyük günah işlediği için kâfir sayılan kişinin katlinin haram mı helal mı olduğu ve bundan doğan çeşitli sorunları ele alışları farklıdır. Haricilere göre büyük günah işleyen kişi öldüğünde, kâfir olarak ölmüş olur.

Mürcie Mezhebinin Görüşü

[değiştir | kaynağı değiştir]

Bu konuda Haricilerin görüşünün tam zıddı Mürcie mezhebinin görüşüdür. Mürcie'ye göre iman ile birlikte günah, şirk ile birlikte sevap bir işe yaramaz; böylece eğer kişi Müslümansa ne türlü günah işlerse işlesin Müslüman'dır ve ne dünyada ne ahirette ceza görür. Mürcie'ye göre büyük günah işleyen Müslüman'ın durumu değişmez ve ahirette bu günahı için herhangi bir ceza görmez; zira iman etmiştir ve iman etmiş oluşu her türlü günahını önemsiz kılar. Bu görüşe göre büyük günah işleyen kişi ölürse, Müslüman olarak ölmüş olur.

Mu'tezile Mezhebinin Görüşü

[değiştir | kaynağı değiştir]

Büyük günah işleyen kişinin durumu konusu Mu'tezile mezhebinde önemli bir yer tutar. Mu'tezilenin esaslarından olan el menzile beyne'l-menzileteyn yani iki konum arasındaki bir konum esası büyük günah işleyenin durumu hakkındadır. Buna göre büyük günah işleyen kişi Mümin olmaktan çıksa da kâfir de olmaz, iman ile küfür arasındaki bir konumdadır. Bu mertebeye fısk mertebesi denir ve büyük günah işleyen kişiye fasık denir. Eğer kişi büyük günahı için tövbe etmeden ölürse, sonsuza kadar cehennemlik olur yani ahirette sonu kâfirlerinki gibi olur. Ama eğer işlediği büyük günahı için tövbe ederse Mümin olur ve öldüğünde günahkar bir Mümin olarak ölür.

Bahsedilen üç mezhep yani Hariciye, Mürcie ve Mu'tezile Ehl-i Sünnet tarafından reddedilir ve İslam dışı kabul edilir. Ehl-i Sünnet'in bu konudaki görüşü iki türlüdür. Birincisi Hasan el-Basrî'nin görüşüdür ve bu görüşe göre büyük günah işleyen münafıktır. İkinci görüş işe Ehl-i Sünnet kelâmcılarının, muhaddislerin ve selefin görüşüdür ve bu görüşe göre büyük günah işleyenin günahkar Mümin olduğu görüşüdür.

Hasan el-Basrî'ye göre büyük günah işleyen kişi münafıktır.[1] Bu görüşünde El-Cürcânî'nin de belirttiği gibi münafığın özelliklerini bahseden çeşitli hadisleri temel almıştır.[2] Buna göre münafığın özelliklerini büyük günah kavramı ile denk tutmuştur.

Hasan el-Basrî'nin bu görüşü çoğunluk tarafından kabul görmemiş ve münafık küfrünü gizleyendir, oysa büyük günah işleyen kişinin küfür sahibi olması şart değil şeklinde tenkit edilmiştir. Ayrıca Hasan el-Basrî'nin daha sonraları bu görüşünden vazgeçtiğine dair rivayetler de mevcuttur.[3]

Ehl-i Sünnet'in Genelinin Görüşü

[değiştir | kaynağı değiştir]

Ehl-i Sünnet'in genel görüşü büyük günah işleyenin, günahı küfür cinsinden olmadığı sürece, günahkar bir Mümin olduğu yönündedir. Ehl-i Sünnet büyük günah işleyen Mümin'i fâsık olarak tanımlar fakat Ehl-i Sünnet'e göre fısk küfür ile iman arasındaki üçüncü bir mertebe değildir. Fıskın üçüncü bir mertebe olmadığını, eğer gerçekten üçüncü ve arada bir mertebe olsaydı kişide ne iman ne de küfür bulunurdu bu da çelişkili bir durum olurdu şeklinde tenkit ederler. Bu görüşe göre fasık kafir veya münafık ile denk değildir; zira kafir Mümin'in zıddıdır, küfür de imanın, büyük günâhın değil. Ayrıca münafığın da küfrünü gizleyen olduğunu, küfür ile ilgili olduğunu ve büyük günah işleyenin, işlediği günah küfri olmadığı sürece küfre denk olmadığını belirtirler. Ayrıca kişinin hem günâhkâr hem de mümin olabileceğini fakat aynı anda hem kafir hem Mümin olamayacağını ortaya koyarlar.

Ehl-i Sünnet'e göre büyük günah işleyen kişi günahkar Mümindir, ona dünyada bir Mümin gibi davranılır; yani örneğin cenaze namazı kılınır, Müslüman mezarlığına gömülür[4]. Ahirette de bir Mümin'dir; günahının cezasını çeker veya Allah dilerse bu günahı affeder, ama sonunda iman etmiş olduğu için cennete girer[5].

Ehl-i Sünnet kelamcıları, büyük günah işleyenin Mümin olduğuna, kafir olmadığına, kişide iman ile küfrün aynı anda bulunamayacağına dair görüşlerini çeşitli ayet ve hadislerle desteklemişlerdir.

Bu konuda kaynak gösterilen ayetlerden biri, örneğin, Hucurât suresi, 9. ayettir (49/9). Bu ayet şöyledir:

"Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah'ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, âdaletli davrananları sever."[6]

Bu ayette birbiriyle savaşan iki inanan yani Mümin zümreden bahsedilir, bu kişiler savaşıyor olmalarına rağmen Mümin olarak nitelendirilmiştirler. Buna göre Ehl-i Sünnet kişiler büyük günah işliyorlarsa dahi Mümin olabilirler sonucuna varmıştır. Benzeri ifadeler taşıyan ve Ehl-i Sünnet'in günah işleyenin durumu konusundaki görüşüne dayanak olmuştur diğer ayetlerden bazıları şunlardır: Mümtehine suresi 1. ayet (60/1), Saff suresi 2. ayet (61/2) ve Tahrîm suresi 8. ayet (66/8).

Ehl-i Sünnet'in büyük günah işleyenin durumu hakkındaki görüşünü desteklemekte kullandığı bir başka kaynak da hadislerdir.

Bu hadislerin en tanınmışı Ebû Zerr el-Gifârî'den rivayet edilmiştir. Bu hadise göre İslam peygamberi şöyle demiştir:
"Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed onun elçisidir, diyen ve bu sözü üzerine ölen hiçbir kimse yoktur ki, en sonunda cennete girmemiş olsun." Buna karşılık Ebû Zerr: "Zina etse, içki içse, hırsızlık etmiş de olsa da mı?" diye sorar. Peygamber de: "Evet, zina yapmış, içki içmiş, hırsızlık etmiş de olsa" diye cevaplar. Ebu Zerr bu sorusunu üç kez daha tekrarlar, her seferinde aynı cevabı alır. Dördüncüsünde peygamber şöyle cevap verir: "Ebu Zerr bu durumdan hoşlanmasa bile cennete girer".[7]

Sonuç olarak Ehl-i Sünnet büyük günah işleyenin günâhkâr mümin olduğu görüşündedir.

  1. ^ İbn Hazm, el-Fasl, 3. cilt, s.229; et-Taftâzânî, Şerhu'l Akâid, s. 142; el-Cürcânî, Şerhu'l Mevâkıf, 3. cilt, s.253; Alî el-Kârî, Şerhu'l Fıkhi'l Ekber, s.69.
  2. ^ el-Cürcânî, Şerhu'l Mevâkıf, 3. cilt, s.257.
  3. ^ es-Sâbûnî, el-Bidâye, s. 80; Alî el-Kârî, Şerhu'l Fıkhi'l Ekber, s.69.
  4. ^ el-Cüveynî, el-İrşâd, s. 397.
  5. ^ el-Cüverynî, el-İrşâd, s. 392; İbn Teymiyye, Mecmûu'l Fetâvâ, 8. cilt, s.271; eş-Şehristânî, el-Milel, 1. cilt, s.101.
  6. ^ Türkçe Kur'an Diyanet Meali, kuran.gen.tr5 Eylül 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  7. ^ Buhârî, et-Tevhîd, 33; Müslim, İmân, 40; Tirmizî, İmân, 18.